Karia Bölgesi Camları

Dipten Gelen Parıltı

Karia Bölgesi Camları

Anadolu’nun Güneybatı kıyısında yer alan Karia Bölgesi, Kar ve Leleg halklarının yaşadıkları dağlık bir bölgesidir.

Tarihin babası olarak tanınan Halikarnassos’lu Herodotos (M.Ö. 484-425), “Karyalılar anakaraya adalardan gelmişlerdir. Eskiden Leleg adı altında adalarda otururlardı ve Minos uyruğundaydılar” demektedir. Ancak Karialıların bunu kabul etmeyerek “Biz anakaranın yerlisiyiz” dediklerini de eklemektedir. Bu bölge İonia, Phrygia ve Lykia tarafından çevrilmekte, kuzeyde Büyük Menderes (Maiandros), güneyde de günümüzde adı Köyceğiz olan göl ile sınırlandırılmaktadır (Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları. İstanbul, 1988, s.474; George E.Bean, Karia. İstanbul 1987; Oğuz Alpözen, Bodrum, Antik Halikarnassos. Ankara 1995).

M.Ö. 7. ve 6. yy.ın ilk yarısında Karia’nın Lydia Krallığı topraklarına katılmış olduğu anlaşılmaktadır. Kyros M.Ö. 546’da Lydia’yı egemenliği altına alınca, Karia da Pers yönetimine girmiştir. Persler egemenlikleri altına aldıkları şehirlerde kendilerine bağlı sülaleri iktidara getirmişlerdir.

Strabon’un bildirdiğine göre (XIV, 659) Hekatomnos, Persler tarafından iktidara getirilmiş Karia kralıydı (ölümü M.Ö. 377). Mausolos, İdrieus ve Piksodaros adında üç oğlu, Artemisia ve Ada adında iki kızı vardı. Kızkardeşi Artemisia ile evlenen Mausolos’un, satrap olmasına karşın, gerçek bir krala has yetkileri bulunuyordu. II. Artakserkses Mnemon yönetimine karşı yapılan ayaklanmaya katılmış ve bazı adalarla Lydia ve İonia’nın önemli bölümlerini ele geçirmiştir. Karia başkentini Mylasa’dan Halikarnassos’a taşımış, dünyanın Yedi Harikasından biri olan Halikarnassos Mausoleion’u adlı anıtsal mezar onun için yaptırılmıştır. Mausoleum sözcüğü Roma Çağı ve daha sonraları en gözde mezar anıtları için kullanılmıştır.

Mausolos’un ardından Karia yöntemini üstlenen karısı ve kızkardeşi Artemisia da birkaç yıl içinde ölünce kardeşlerden İdrieus başa geçmiştir. Küçük kızkardeşi Ada ile evlenen İdrieus’un da zamansız ölümü üzerine yönetim en küçük kardeş olan Piksodaros’un eline geçmiştir. Piksodaros başa geçer geçmez kızkardeşi Ada’yı hemen Alinda’ya sürmüştür.

Büyük İskender M.Ö. 334’te Pers seferi sırasında büyük bir hızla Karia bölgesini ele geçirmiş, Halikarnassos İskender’in Asia’da direnç gördüğü sayılı yerlerden biri olmuştur. İskender kenti ele geçirdikten sonra, dostça ilişkiler kurmuş olduğu Ada’yı sürgünden getirtmiş, tüm Karia’yı onun yönetimine bırakmıştır. Büyük İskender’in ölümü üzerine Karia, önce Seleukos Krallığı’na arkasından Bergama Krallığı’na (M.Ö. 180) katılmıştır. Karia Bölgesi M.Ö. 133’te Roma’nın Asia Eyaleti’nin bir parçası olmuş, Roma yönetimi sırasında 2 yüzyıl boyunca genel bir bolluk ve mutluluk yaşanmıştır. Üçüncü yüzyılla birlikte düşüş baş göstermiştir. Yüzyıl sonlarına doğru Diocletianus’un yeni bir eyalet düzeni benimsemesi sonucunda, Karia ilk kez ayrı bir eyalet durumuna gelmiştir. İmparator Constantinus zamanında Hıristiyanlık resmen benimsenmiştir.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde, çeşitli üniversite ve bilim kuruluşlarının yaptığı arkeolojik kazılarda bulunmuş, önemli cam eserler yer almaktadır. Bunların yanı sıra az miktarda satın alma yoluyla müzeye kazandırılmış cam buluntular vardır.

Kazı buluntuları arasında en erken yapıtlar, Texas Üniversitesi adına Sualtı Arkeoloji Enstitüsü tarafından Prof. Dr. George F. Bass ve daha sonra Dr. Cemal Pulak başkanlığında yapılan, Kaş-Uluburun Batığı kazısında bulunmuş cam külçelerdir. Bu külçeler bilinen en eski hammadde kaynaklarıdır. 1984 yılında başlayıp 1995 yılında biten kazılarda bulunmuş ve Geç Bronz Çağı’na M.Ö. 14. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen ve sayıları 150’yi aşan, kobalt mavisi, turkuvaz ve lavanta renklerindeki yuvarlak, yassı ham cam külçeler o çağda Suriye’den Ege’ye cam ticareti yapıldığını ispatlamıştır.

Uluburun kazısında 150’den fazla cam külçe ve külçe parçası bulunması, bunların Tell el Amarna kazısında bulunmuş tabletlerde geçen mekku ve ehlipakku taşları olabileceği savının ileri sürülmesine neden olmuştur.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde, 2 tanesi halen müze Cam Salonunda sergilenen, diğerleri depo ve laboratuarda korunan bu külçeler, Türkiye müzelerindeki bilinen en eski cam buluntu olmalarının yanı sıra M.Ö. 2. bin ticareti, taşımacılığı ve doğu-batı ilişkileri açısından da büyük öneme sahiptir (G.F. Bass, 1996: 67; G.F.Bass 1985: 619-635; L.Oppenheim 1973: 259-266; Cemal Pulak 1988: 1-37).

Uluburun sualtı kazısı’nda bulunmuş cam külçeler dışında M.Ö. 2. bine tarihlenen önemli bir buluntu da Bodrum Müzesi’ne bir kara kazısından gelmiştir. 1963 yılında Bodrum yakınlarındaki Müskebi’de, Ankara Üniversitesi DTCF Arkeoloji Bölümü adına Prof. Dr. Yusuf Boysal başkanlığında kazılan Miken mezarlığında, C mezarlığı 22 nolu mezarda, bazı boyalı Miken çömlekleri ile beraber 33 adet cam boncuk bulunmuştur. Olasılıkla bir kadın mezarına gömü armağanı olarak bırakılan bu boncukların her biri, üst kısmı ip delikli yatay çubuk biçimli, alt kısmı kabartma yivli spiral biçimli, kıvrımlı ve ucu deniz kabuğu görünümlüdür. Kalıp baskı tekniğinde yapılan bu boncukların benzerlerine Mikenai ve Thebai’de, Yunanistan dışında da Girit ve Rodos’taki çeşitli merkezlerde rastlanmaktadır. Müskebi boncukları M.Ö. 1400-1250 yılları arasına tarihlenmiştir (Y.Boysal, 1964: 81-83).

Robert H.Brill’in cam külçelerden aldığı örneklerin analizleri sonucunda Mısır şişeleri ile Miken boncuklarının aynı özellikleri taşıdığı konusunda fikir birliğine varılmıştır (G.F.Bass 1996: 67; G.F.Bass 1987: 693-732).

Bodrum Müzesi’ndeki M.Ö. 2. bin buluntuları, Geç Bronz Çağı üretim merkezleri, ticareti, camın işlenişi gibi bilgilerin yanı sıra mezar hediyesi olarak da kullanıldıklarını belgelemektedir.

Kronolojik olarak değerlendirildiğinde, Bodrum Müzesi’nde M.Ö. 2. bin ile Arkaik Çağ arasındaki döneme ait herhangi bir eser bulunmamaktadır. Koleksiyonlar arasında Arkaik-Klasik Çağa tarihlenen kum kalıp tekniğinde yapılmış küçük amphoriskos ve alabastronlar yer almaktadır. Bu yapıtlar M.Ö. 6-5. yüzyıllara tarihlenen, Milas’ta bulunmuş bir alabastron ile bir amphoriskos ve buluntu yeri bilinmeyen başka bir kırık amphoriskostur. Bu eserlerin bulunuş biçimleri ile ilgili hiçbir bilgi yoktur. Ancak çok kıymetli olan altın kaplardan sonra camdan yapılanların en değerli olarak kabul edildiği o çağda bunlar, büyük bir olasılıkla mezar armağanı şeklinde kullanılmış olmalıdırlar (Aristophanes, Akherneis 74).

Klasik Çağ buluntularının kazı sonucu müzeye kazandırılmış olanları hiç kuşkusuz tarihleme ve belgeleme açısından büyük öneme sahiptir. Örneğin Danimarka Aarhus Üniversitesi adına Prof. Dr. Kristian Jeppesen başkanlığında gerçekleştirilen 1973 yılı Mausoleum kazılarında ele geçen grotesk kuşbaşları ile boncuklar, ilginç sonuçlara ulaşılmasını sağlamıştır. Mausoleum’da güney merdiveni üzerindeki bir çöp çukurunda bulunmuş, kum kalıp tekniğiyle yapılmış kuş başlı pendatlar, Fenike-Kartaca kökenli yapımlardandır. Klasik Çağa tarihlenen bu pendant ve boncuklar Kuzey Afrika ve Suriye’den Halikarnassos’a ithal edilmiş olmalıdır (S.Goldstein 1979:38 fig.12; Monique Seefried’in yaptığı çalışmada bu türlü eserlerin Kartaca yapımlı olduğu belirtilmiştir).

Bodrum Müzesi’ndeki Klasik Çağa tarihlenen yapıtlar arasında, Karyalı Prenses mezarında bulunmuş küçük cam boncuklar o çağın nadir örnekleri arasında yer alır.

1989 yılında Bodrum’un kuzeydoğusunda, antik Halikarnassos kentinin dış ve iç sur duvarları arasında, Milas kapısı yakınında, bir mezar bulunmuştur. Lahit içinde, çeşitli takılar, yüzükler ve başında bir taçla gömülmüş, 40 yaşlarında ölmüş bir kadın iskeleti açığa çıkarılmıştır. Bu kadın olasılıkla Mausolos sülalesinden bir prenses ya da saraya mensup soylu bir kadındı. Çeşitli altın buluntuların yanı sıra bazı cam boncuklar da bu kazıda ele geçmiştir. Halen Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinde özel bir salonda sergilenen, İngiltere Manchester Üniversitesi’nde rekonstrüksiyonu yapılmış mankenin, bel kısmında bu camları görmek olasıdır. Bunlar mavi opak cam hamurlu, ip delikli olup kalıba döküm tekniğiyle yapılmıştır. Bunların bir kısmı arpa biçimli, çoğunluğu aşık ya da çift yüzlü balta biçimlidir. Kazıda cam boncuklarla birlikte altın boncuklar da bulunmuştur. Bu altın ve cam boncukların birlikte bir dizi oluşturdukları düşünülebilir. Burada çift yüzlü balta ya da astragal ile arpa tanecikli amuletlerin dinsel bir amaca hizmet etmek üzere kullanıldığı varsayılabilir. Çift yüzlü baltanın Mausolos ailesi için önemi büyüktür. Örneğin Piksodaros sikkelerinde ayakta Zeus Labrandeus, çift yüzlü balta taşımaktadır (bkz. Sylloge Nummorum Graecorum, Caria 1947: Lev.14 fig. 595-599).

Karyalı Prenses mezarında bulunan camlar M.Ö. 4. yüzyılın ortasına tarihlenmiştir. (Aykut Özet 1992: 101-113). Bu boncukların antik Halikarnassos’tan pek de uzak olmayan bir merkezden getirildiği düşünülmektedir. M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu’da Sardis’te bir Lydia evinde küçük bir atölye bulunmuş olması, o çağda Anadolu’da cam üretimine başlandığını kanıtlamaktadır. Ayrıca Arkaik ve Klasik Çağlarda Rodos’ta önemli cam atölyelerinin olması Karyalı Prenses boncuklarının burada imal edilmiş olmasını da akla getirmektedir.

Bodrum Müzesi cam koleksiyonlarında Helenistik Çağa tarihlenen camların azlığı da göze çarpmaktadır. Stratonikeia’da 1986 yılında rastlantı sonucu bir yol kazısı sırasında açılan bir mezarda bulunan amphoriskos, Doğu Akdeniz ürünü olup M.Ö. 2-1. yüzyıllarda Anadolu’nun güney kıyılarına getirilmiş ve büyük bir olasılıkla Halikarnassos Limanında bir soylu tarafından satın alınmış olmalıdır. Siyah cam hamurlu bu merhem şişesi kum kalıp tekniğiyle biçimlendirilmiş ve üzerine beyaz ve sarı cam lifleri sarılarak tüy motifi biçiminde aletle şekillendirilmiştir.

Köyceğiz’de bulunmuş, iç kalıp tekniğiyle yapılmış bir aryballos’un tam benzeri bulunmadığı için tarihlenmesi açısından kesin bir sonuca ulaşılmasında zorlanılmıştır. Ancak büyük bir olasılıkla Helenistik Çağa tarihlenebilir.

Geç Helenistik Çağa tarihlenen sonuncu yapıt Prof. Dr. Baki Öğün tarafından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi adına Kaunos’ta yürütülen kazılarda 1974 yılında 3 no’lu mezarda bulunmuş, kalıba döküm tekniğiyle yapılmış yeşil renkli bir kâsedir. Hellenistik Çağda çok değerli olan bu kâseler, bronz Frig kâselerinin bir devamı olarak yapılmıştır. Bu kâselerin ölülerin susuzluğunu gidermek amacıyla mezarlara konulduğu bilinmektedir. O çağda bunların kendiliğinden suyla dolacağına dönük bir inanç vardı.

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ndeki Klasik ve Helenistik yapıtların incelenmesi sonucunda, bunların bir kısmının Doğu Akdeniz’den ithal edildiği bir kısmının da yakın merkezlerden getirildiği anlaşılmıştır.





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 4953 kez gösterilmiştir.